Biz kadınlar olarak, doğal ve insan kaynaklı afetlere, ekonomik krizlere ve salgınlara karşı dirençli mahalleler ve şehirler istiyoruz.
Tarım alanlarının korunduğu, afet risklerini azaltacak eylem planlarının uygulandığı, tüm bireylerin insana yakışır barınma ve çalışma koşullarına ve bakım, eğitim, kültür gibi tüm kentsel hizmetlere erişebildiği, yerel bütçe önceliklerinde kadınların ve yoksulların gözetildiği, kadınların kentin yönetiminde söz sahibi olduğu ve kentin ürettiği zenginlikten pay aldığı yerel yönetimlerin hayalini kuruyoruz. Ancak, Türkiye kentleşirken, kentlerimiz çevreyi tahrip eden, eşitsizlik ve yoksulluğu artıran, kadınları dışlayan, büyüme ve kâr odaklı sistemin sonucunda daha fazla pandemi, doğal afet, ekonomik krizlerin yaşandığı ve yoksulluğun arttığı alanlara dönüşüyor. Depremler, yoksulluk, kuraklık ve salgınlardan en çok biz kadınlar ve çocuklar etkileniyoruz. Yine de biz kadınlar, kentin ortakları olarak sorumluluklarımızı fazlasıyla yerine getiriyoruz; hem evde hem işte çalışıyoruz. Toplumun bakım ihtiyacını ücretsiz emeğimizle karşılıyor ve milyarlarca dolarlık bu emeğimizle ekonomiyi ayakta tutuyoruz. Bu zenginliğin arkasında biz kadınların ücretsiz bakım emeği var. Ayrıca, kadın kooperatiflerinde bir araya gelerek, kendi kaynaklarımızı yaratıyor, toplumsal dayanışmayı büyütüyor, kırsal ve kentsel alanlarda ekonomik üretimi sürdürüyor ve kamu kaynaklarının yoksullar yararına kullanılmasını sağlamak için politikaları etkiliyoruz. Ortak geleceğimize sahip çıkıyoruz. Kentlerimizin, kasabalarımızın, mahallelerimizin yaşam ve mekan kalitesinin yüksek, güvenli yerleşimler haline gelmesi ve sivilleşmesi için tüm yurttaşların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde planlanması ve düzenlenmesi adına, kent yönetiminde kadınların rolünün ve liderliğinin güçlendirilmesi gerekiyor. Kentler, ancak merkezi, adil ve eşitlikçi bir kalkınma anlayışıyla, kadınların yönetime ve yerel kalkınmaya katılımını, dayanışma ve iş birliği tesisini ve yukarıdan dayatılan çözümler yerine yenilikçi ve yerel çözümleri öncelikleyen yerel yönetimlerle, demokrasi, eşitlik ve refahın gerçekleştiği yerleşim alanlarına dönüşebilir. Bu nedenle yerel yönetimlerden:
⦁ Krizlere karşı dirençli, güvenli ve yaşanabilir mahalleler ve şehirler için kadınların her düzeyde kent yönetimine örgütlü olarak katılımını sağlayacak etkin mekanizmalar geliştirmelerini,
⦁ Yetki ve mali kaynaklarda somutlaşan iktidarlarını şeffaflık, katılım ve hesap verebilirlik ilkelerine uygun olarak toplumla paylaşmalarını, kentin yarattığı zenginlik ve kaynakların, özellikle kadınlar ve yoksulların öncelikleri doğrultusunda ve ekonomik sürece katılımlarını artırmak üzere kullanmalarını,
⦁ Kadınların ücretsiz emekleriyle milyarlarca dolarlık değer yarattığı bakım hizmetlerini bir altyapı yatırımı olarak görmelerini ve bu alana kamusal yatırım yapmalarını,
⦁ Kentteki kamu ya da özel tüm yatırımlar ve projeler için kadınların ekonomik, politik ve sosyal yaşama katılımlarının ve güçlenme süreçleri üzerindeki etkilerinin ölçülmesini içeren toplumsal cinsiyet etki analizlerini zorunlu hale getirmelerini talep ediyoruz.